Romatizmal Hastalıklarda Beslenme: Ağrı ve Beslenme

Bu gönderiyi oylayın
[Toplam: 5 Ortalama: 5]

Ağrı ve Beslenme İlişkisi

Hipokrat:  “Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun”

Özellikle iltihaplı romatizmal hastalığı olan pek çok hastam “Neler tüketmeliyim?” sorusunu sormakta. Bu sorunun önemi her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Bu konuda bana soru yöneltmeyen hastalarımı da bu konuda bilgilendirme uğraşı içindeyim.

Çünkü kendi beslenmemi değiştirmemle kavuştuğum iyilik hali ile bu konunun ne kadar önemli olduğunu bizzat deneyimlemiş oldum.

Hepimiz önce kendi kendimizin doktoruyuz. Kendi vücudumuzun verdiği tepkileri biz fark edebiliriz. Mesela alerjisi olan kişilerin hangi yiyeceklerin alerji yaptığını fark etmesi gibi bizde tükettiğimiz besinlerin vücudumuzda oluşturduğu etkiyi takip edebiliriz.

Bu konuda aklımıza gelen sorular/düşünceler neler?

Bu konu hakkında fikir sahibi olmam önemli mi?

Neden önemli?

Bana ne katabilir?

Ben diyet yapmak istemiyorum ki! Yaşantımdan mutluyum ve yemeyi seviyorum.

Son yıllarda kronik kas iskelet sistemi ağrısına daha geniş bir açıdan bakılmasının önemi anlaşılmıştır. Kronik kas iskelet sistemi ağrısını etkileyen faktörler arasında psikolojik, bilişsel ve sosyal faktörlerde yer alır.

Yaşamımızı nasıl sürdürdüğümüz de kronik ağrı tedavisinde gittikçe daha çok önem kazanmaktadır. Uyku kalitemiz nasıl? Sigara içiyor muyuz? Beslenmemiz sağlıksız mı? Aşırı kilolu muyuz? İnatçı kronik ağrı kişiden kişiye çok değişkenlik gösterir ve ağrıyı etkileyen faktörler bireyseldir.

Dünya Sağlık Örgütü’de beslenmenin kronik hastalıklarda değiştirilebilir bir belirleyici olduğuna işaret etmektedir. Beslenme alışkanlıklarımız ve tükettiğimiz besinler kronik kas iskelet sistemi ağrısı oluşmasında, sürmesinde ve algılanmasında etkili olabilir.

Beslenmede Amacımız Nedir, Ne Olmalıdır?

Yaşantımızı sürdürmek için çok az ama kaliteli yemek yetecekken günlük yaşantının stresi ve yoğunluğu içinde doymaktan ziyade yemiş olmak için yiyoruz ve yerken de stresimizi azaltabilmek adına ne yediğimizi çokta önemsemeden besleniyoruz.

Sağlığımızın korunmasında önemli olan beslenmede amacımız zayıflamak, kilomuzu korumak, kilo almak olabileceği gibi sağlıklı kalmak, otoimmün hastalığımızı tedavi etmek, alerjilerden kurtulmak, nörolojik hastalıklardan korunmak ve tedavi olmak, ağrılarımızın ve yorgunluğumuzun çaresini bulmak olabilir.

Bu konuda sorduğum sorular?

Ne yemeliyim?
Nelerden uzak durmalıyım?
Nasıl yemeliyim?
Ne kadar yemeliyim?
Ne sıklıkla yemeliyim?

Kronik Ağrıda Beslenme Önemli Midir?

Üç aydan uzun süren ağrı Avrupa Ağrı Federasyonu (EFIC) tarafından “kronik ağrı” olarak isimlendirilmektedir. Primer ve sekonder olarak iki gruba ayırılmaktadır:

  • Primer kronik ağrı:
    • Fibromiyalji
    • Nonspesifik bel ağrısı
  • Sekonder kronik ağrı:
    • Kronik kanser ilişkili ağrı
    • Nöropatik ağrı
    • Kronik viseral ağrı
    • Kronik posttravmatik ve cerrahi sonrası ağrı
    • Kronik baş ağrısı ve orofasiyal ağrı
  • Kronik kas iskelet sistemi ağrısı

Romatizmal hastalıkların çoğunda uzun sürede sıkıntı oluşturan problem kronik ağrıdır. Kronik ağrıda temelde inflamasyon ve oksidatif stres vardır. Kronik ağrı tedavisini negatif etkileyen faktörler arasında sağlıksız beslenme, obezite, sigara ve stres bulunmaktadır.

Kronik ağrı genelde inatçı inflamatuvar bir durum neticesinde oluşmaktadır. Proinflamatuvar yiyeceklerin tüketiminin azaltılması ve doymamış yağ asitleri, sebze ve meyve tüketiminin artırılması ile kronik ağrıda azalma gözlenmiştir.

Bu beslenme modellerinde işlenmemiş tahıl, balık, meyve, yeşil sebzeler ve zeytinyağı, antitinflamatuvar ve antioksidan içerikli beslenme (polifenoller) uygulanmıştır.

Altı ana besin kaynağı vardır: karbonhidratlar, yağlar, proteinler, mineraller, vitaminler, lifli gıdalar.

 

Batı tipi beslenme dendiğinde işlenmiş et, şekerli gıdalar, işlenmiş tahıllar ve sebze ve meyvenin az tüketilmesi kastedilmektedir. Diyet tedavilerinde spesifik besinler, antioksidanlar ve prebiyotikler yer almaktadır.

Mikrobesinlerin diyetle yetersiz alımı da kronik nöropatik ve inflamatuvar ağrı ile ilişkili bulunmuştur. Omega 3 yağ asitleri, B1, B3, B6, B12, D vitaminleri, magnezyum, çinko, beta karoten gibi.

Diyet bu besinlerle zenginleştirildiğinde kronik ağrıda azalma (bel ağrısı, romatoid artrit, inflamatuvar barsak hastalığına sekonder eklem ağrısı, migren, kronik kanser dışı ağrı, kronik karaciğer hastalarındaki ağrı, meme kanserinde aromataz inhibitörü ile ilişkili eklem ağrısı vb. ) bildirilmiştir.

Barsak mikrobiyatası yiyeceklerin sindirimi ve absorbsiyonunda önemlidir, normal immun fonksiyona katkı sağlar. Disbiyozis, irritabl barsak sendromu ve kronik karın ağrısı ile ilişkilidir. Prebiyotik ve probiyotikler bu durumun tedavisinde ümit vericidir.

Fibromiyalji sendromu ve yaygın kronik kas iskelet sistemi ağrısında:

  • Bitkisel beslenme, Vegan diyet, Düşük FODMAP diyet ile: ağrı ve fonksiyonel defisitte azalma, inflamatuvar biyomarkırlarda azalma bildirilmiştir.
  • Glütensiz diyet fibromiyaljide irritabl barsak sendromunda etkili bulunmuştur, boyun ve omuzlardaki tutukluk ise probiyotiklere yanıt vermektedir.
  • Fibromiyalji sendromunda besinlerin imbalansı (magnezyum ve selenyum minerallerinde eksiklik, B ve D vitamini eksikliği, ağır metaller (kadmiyum, civa, kurşun)) ile ağrı inhibisyon mekanizmaları etkilenmekte ve yorgunluk ve ağrı semptomları gelişmektedir.
  • Mikrobesinler normal seviyelerine getirildiğinde ağrıda büyük oranda azalma gösterilmiştir.

Bel ağrısı ve diz osteoartritinde düşük kalorili diyet ve kilo verilmesi ile hastalığın gidişinde değişiklik saptanmıştır.

Migrende kısa süreli ketojenik diyetin (1 ay ketojenik, 5 ay düşük kalorili diyet) etkili olduğu bildirilmektedir. Omega 3 suplementlerinin inflamatuvar ve otoimmün hastalıklarda faydalı etkileri vardır ve migrende atak süresini kısaltmaktadırlar.

Çalışmalarda:

  • Yiyeceklerdeki katkı maddeleri direkt olarak inflamatuvar mediatörler olarak etki eder
  • Yiyecek antijenleri, gluten: inflamasyona neden olmaktadır.
  • Vücut kitle indeksi ile ağrı ilişkili bulunmuştur.
  • Belirli yiyeceklerin ağrı giderici etkisi olduğu bildirilmektedir.

Bu konudaki çalışmalar giderek artmaktadır. Ancak halen bu alanda yeni çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Siz Kendiniz İçin Ne Yapabilirsiniz?

Sonuçta önemli olan sağlıklı beslenme ile yaşayacağınız yenilenmeyi ve rahatlığı kendi beslenmenizi değiştirerek fark etmeniz olacaktır. Beslenme alışkanlıklarını değiştirmeyi hedeflemekle yola girmek gerekiyor.

Alışkanlıkların değiştirilmesinin kolay olması için önce zihinsel olarak hazırlanmak gerekiyor. Kolayımıza gelen hazır paketli gıdalardan, sağlıksız yağlarla yapılan besinlerden ve şekerli gıdalardan uzak durmak, hamur işini mümkün olduğunda azaltmak ve sebzelerden en sevdiklerinizi beslenmenize eklemek en kolay yapabilecekleriniz.

Size dokunan besinlerin beslenmeden çıkarılması sonrasında iyileşme için gereken süre 3 ay ile 1 yıl arasında bildirilmiştir. Yani “Ben beslenmemi değiştirdim, ama hiçbir şey olmadı” diyebilmek için en azından üç ay süreyle bunu yapmalısınız.

Vücudunuzda eksiklik olup olmadığını saptamak için yapılan kan tetkikleri ile vitamin ve minerallerin düzeylerine bakılması gerekebilir. Yapılan tetkiklerin doğru yorumlanması ve gerekli desteklerin yeterli sürede kullanılması önemli. Pek çok hastam yaptırdıkları kan tetkiklerinde eksiklik olduğu halde yeterli düzeye yükselene kadar vitaminlerini kullanmayı ihmal ediyorlar.

Desteklerin kullanımı sonrasında eksikliklerin yeterli düzeye ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek için yeniden tetkik etmek gerekebilir.

Özellikle kansızlık, demir eksikliği, D, B vitaminleri, şeker hastalığı ve troid hormon eksikliğinde yaygın, vücut ağrısı, şişlik, yorgunluk, boyun sırt ağrıları, uyuşma gibi şikayetlerin oluştuğunu hatırlamalısınız. Ağrı ile başvuran hastaların ayrıntılı değerlendirilmesi ve tetkik edilmesi doğru teşhis ve tedaviye götürecektir.

bir yorum bırakın